http://sairlermaras2.blogspot.com.tr/

5 Temmuz 2014 Cumartesi

İMRAN KILIÇ

İlahiyatçı - Edebiyatçı

DOĞDUĞU YER : 1957 Yılında Maraş’ta doğdu.

EĞİTİMİ : 1969 Yılında ilkokulu, 1976 yılında Maraş İmam Hatip Lisesini ve 1981
yılında da A. Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesini bitirdi.

Tahsil döneminde, okul dışındaki bir çok ilim adamından dersler aldı.

EDEBİ HAYATI : Şiirleri ve yazıları mahalli ve ulusal yayın organlarında yayınlandı. 

Radyo ve Tv programları yapmaktadır.

ASKERİ HİZMETİ : Askerliğini, 1982-1983 Yıllarında yedeksubay olarak İstanbul’da yaptı.

BAŞARISI: Diyanet İşleri Başkanlığının Müftülük ve Vaizlik sınavını kazandı. Hizmet öncesi ve hizmet içi birçok seminerlere katıldı. 

YABANCI DİLİ : Arapça. 

GÖREVİ: Değişik il ve ilçelerde Müftülük ve Vaizlik görevlerinde bulundu. 
Son olarak  Bitlis Müftüsü sıfatıyla görev yapmaktadır (Mart / 2013). 

EDENİ HALİ : Evli ve 3 çocuk babasıdır.

-----------------------------------------------------------------------

bir şiiri

ESHÂB-I KEHF KISSASI 

Roma devri, Dakyanus’un zamanı, 
Putperestlik kaplamıştı her yanı.
Zâlim kıral hiç bilmezdi, amanı.
Eşrâfın o nâzenîn oğulları

Doğru Yola erişince, bir gurup
Kınadılar, durumunu hor görüp
Hak adına, tehlikeli, şer görüp
Terkettiler, zînet, şan ve pulları

Bu gençlerdi, o milletin seçkini
Hak Dâvânın, dönmez serden geçkini
Köpürdü tâğût’un öfkesi, kini 
Neden, ayrılmıştı, doğru yolları

Efsus’luydu bu yağızlar bu koçlar
Ünlerinden sarsılırdı hep burçlar
Didik, didik aranırdı  en uçlar
Yakalanıp, bağlanmaya kolları

Arzoldular, cânî’nin huzuruna
Parıldayan îmanları uğruna
Çağrıldılar, fitne, fesat çığrına
Korkutulup, efrad-ı iyalları

Şunu dedi, onların her birisi
“Rabb’imiz var, boştur O’ndan gerisi”
Hiddetlendi, sırtlanların irisi
Dedi:“Hemen terk edin hayalları”

Yâr-ı Ğârlar, o beldeden göçtüler
Sevdâlanıp, mansıplardan geçtiler
Köşk yerine, mağarayı seçtiler
Şerîflerin nâzenîn oğulları

Aldılar hem, bu cihânda âferin
Müsteân’a açarak sînelerin
Daldılar bir uykuya ki, çok derin
Gıdâları mâverânın balları

Kâfirler de, dağa kadar geldiler
Mağara önünde dona kaldılar
Kapatarak gûyâ hayıf aldılar
Ne bilsinler ordaki ahvâlları

Tam üç asır uyuyup, uyandılar
Bir gün, ya bir gece geçmiş sandılar
Birileri, tekrar şehre indiler
Âyân oldu halka, gizli halları

Şaşmış idi, gördüğüne görenler
Hesapsızdı, merak edip soranlar
Mûcizeydi, âşikâre, olanlar
Kur’ân’dadır kıssaları, kâlları

En sonunda mü’min olan bu kıral
İletildi O’na da, olan bu hâl
Dileyip, Yaratan’a yoktur muhâl
Donatan O, kupkuruyken dalları

Hep berâber, mağaraya gittiler
Erenlerin dergâhına, yettiler
Hasret ile çok muhabbet ettiler
Görmeğe değerdi hasbihâlları

Ey yârânlar, bu kıssanın hıssası
Allah vardır,çekin ahret gussası. 
İMRAN HOCA söyler, sözün dahası, 
Aldatmasın mâsivânın alları.

-----------------------------------------------------------------------


bir  makalesi

AŞURE GÜNÜ

Aşure günü, kameri (Hicri) takvime göre muharrem ayının onuncu gününü ifade eder. Bu günde tutulması tavsiye edilen oruca da “aşure orucu” denir. Tüm Sâmî dinlerde özel bir yere sahip olan “aşure günü” nün tarihi çok eskidir. Hatta Hz. Nuh’a kadar dayandırılmaktadır. Bu gün, yani aşure günü, tarih boyunca ve çeşitli milletlerce kutlana gelmiş olan bir gündür.

Peygamberimiz (S.A.V) Medine’ye geldiğinde Yahudilerin aşure gününde oruç tuttuklarını görünce, bu orucun ne için tutulduğunu sormuş. Yahudilerde, bu günün büyük bir gün olduğunu, Allah’ın Hz. Musa ve İsrailoğullarını düşmanlarından bu günde kurtardığını ve Musa (A.S)’ın bu sebeple bu günde oruç tuttuğunu, kendilerinin bu günde oruç tutmalarının da bundan kaynaklandığını söyleyince, Peygamberimiz:” Ben Musa’ya sizden daha yakınım” buyurmuş ve bu günlerde oruç tutulmasını emretmiştir. (İbn-i Mace, Siyam 41)

Aşure orucunu cahiliye döneminde Arapların tuttuğu ve Hz. Peygamber (S.A.V)’in de Ramazan orucunun farz kılınmasına kadar bu orucu tutmayı emrettiği rivayetleri de vardır. (Müslim, Siyam, 116). Daha sonra Ramazan orucu farz kılınınca aşure orucu tutulması tavsiye edilmiş ve bugün oruç tutmak sünnet olarak devam etmiştir. Ancak sadece o günde oruç tutulması doğru görülmemiş, mekruh sayılmış, bunun yanında bir önceki veya bir sonraki gününde oruçlu geçirilmesi mesnun görülmüştür. Yani sünnet olarak kabul edilmiştir.

Öte yandan, Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesi muharrem’in onuncu gününe (Hicri:61/miladi 1-Ekim-680) rastladığı için, aşure günü İslam tarihinde acı bir olayı hatırlatan bir gün özelliğini de taşımaktadır. Bir kısım Müslümanlar arasında, muharrem ayında ve özellikle bu ayın onuncu gününden itibaren aşure adı verilen bir tatlı (çorba) pişirilerek dağıtılması geleneği, hayır işlemek ve gönül almak için güzel bir vesile olagelmiştir. Bu tür uygulamalarda-dinde bir dayanağı bulunmadığı sürece-bir matem veya kutlama niyeti ve şeklinin bulunmamasına dikkat edilmeli; İslamiyet’in daima teşvik ede geldiği hayır-hasenat işlemek için, dinde oruç tutulması tavsiye edilen böyle bir günün iyi vesile sayma niyetinin dışına çıkılmamalıdır. 


--------------------------------------------------------------------------

Hiç yorum yok: