http://sairlermaras2.blogspot.com.tr/

20 Temmuz 2014 Pazar

ŞİRAZİ


KİMDİR: Halk Ozanı (1).

Beyazıtoğlu Süleyman Paşa ve Ahmet Paşa’nın saz şairleri;

Hezari’nin,
Ey peri sen  ra’nalananlardan mısın nesin
Yoksa melek simalananlardan mısın nesin
*
Yine, HEZARİ nin  ''Geldi Yazbaharın Ayları''  deyişi, bu gün, hala Maraş şehir,  köy ve kasabalarında söylenmektedir.

Şazi’nin, 

Ya! Niçin ağlayıp feryat etmeyim
Kakülü reyhanım düştü fikrime

Şirazi'nin,

Kusur mu işledim ey şevki cihan
Miski amber kâkülüne muy dedim
   
şiirleri meşhur olanlar arasındadır. Bu ozanlar, bu gibi muazzam  deyişleri ile Türk Edebiyat Tarihine geçmişlerdir.


-----------------------------------------------------------

yaşadığı
yer ve  zaman

19. Asrın ilk yarısında Başkonuş’un yakınlarında bulunan  Yenicekale Nahiyesinin Çınarpınar köyünün  Karbasan Obasında  yaşamıştır.  Soyundan 7  ozanın  (bilinen) yetiştiği  ailenin 2. Ozanıdır.


Maraş'ta yetişen meşhur halk ozanlarından Şazi ve Şirazi’nin  kardeş oldukları kesindir.  

Hezari ve Şadi’n çağdaşıdır.

paşalarla:

Şirazi’nin de kardeşi Şazi, çağdaşı Hezari ve Şadi gibi Beyazıtoğlu Süleyman Paşa ve Ahmet Paşa zamanında yaşadığı bilinmektedir. Hatta Beyazıtoğlu Süleyman Paşa bu ozanları korumuş, gittiği yerlere götürmüştür.  Ölümünden sonra da  Ahmet Paşa  aynı yolu izlemiştir.

şair aile:

Şazi ve  Şirazi’nin dahil olduğu Aile, Halk Aşıklarının sık yetiştiği bir ailedir.  Bu aileden; 
6. Sefil Mehmet,
7. Aşık Veli,
 gibi ismini duyurabilen ozanlar yetişmiştir.

dede, oğul ve torun (2) 

Şu anda bile bir  ailede üç göbek, ozan Şirazi’nin adını taşıyor. Torun Şirazi, baba Şirazi ve dede Şirazi. Ozan torunları; Niyazi, Muradi, kızkardeşi Durdu Bacı ve Sefil Mehmet, dedelerinin yolundan gitmişler, onları (Şazi ve Şirazi’yi) örnek 
almışlardır.  


türk  edebiyat tarihine
geçen iki şiir ve  hikayesi

Bayazıtoğullarından Süleyman Paşa,  bir gün  dost edindiği Şirazi ile gezinirlerken  Maraş Kalesi kuzeyinde,  hanımların  hamamdan çıktığını ve öndekilerden birinin   kasten yüzünü açarak  kendilerine kur yaptığını görürler. Paşa kadını tanımıştır.Yolları Dükkanönüne doğrudur.   Şirazi’den  kadın için  şiir söylemesini rica eder (3).

----------------------------------------------------------
şiirinden örnekler

1.

melek mi huri mi bilmem (4)

Zamane hubunda böyle can olmaz
Acep melek midir huri mi bilmem
Ne huri ne melek billahi candır
Belki cismi latif peri mi bilmem

Seyredüp adular düşmesin dile
Siyah ebruleri  benziyor güle
Layık mıdır zülfü gülşen bu ele
Garip mi düşüktür yeri mi bilmem

Sırma hamaylısın takmış boynuna
Hiçbir güzel getiremem aynına
Has bahçeden meyva almış koynuna
Ayva mı turunç mu narı mı bilmem

Sim ü zer nişanın tutmuş destine
Siyah ebrulerin çeşm-i mestine
Domur domur ak memenin üstüne
Güllap mı serpilmiş teri mi bilmem

Şirazi’m der ben tevatür etmedim
Böyle bir güzeli seyran etmedim
Sual edip te aslına yetmedim
Yoksa bir kötünün yarı mı bilmem

bu şiiri söyler.
----
korku ve ümit

Artk Dükkanönü'nü geride bırakmışlardır. Ağaçların ve üç beş çalının oluşturduğu  şimdiki Batıpark’ta bulunan bir ağacın gölgesine oturduklarında, Paşa,  yarı ciddi bir tavır takınarak, kadının karısı olduğunu ima eder. Şirazi, şaşkındır. Özür diler ve korku ile ümit arasında Paşa’ya bakar. Bu bakış sonrasında söylediği şiirle hem Paşa’nın kendine var olan sevgini  ziyadeleştirir, hem de Türk Edebiyat Tarihine geçen şiirini söyler.

---

2.

kusur mu işledim

Kusur mu işledim ey şevki cihan
Miski amber kâkülüne muy dedim
Zalim bir ok vurdun deldin sinemi
Ne ağrıdı ne incindim uy dedim

Uygun Lahuri şal sarılmış belde
Menendi bulunmaz değme bir elde
Ne yasemin  ne sümbül ne de  gülde
Hiç bulunmaz bu ne usul boy dedim

Asmış ta dağıtmış boynuna dürrü
Kokar güllâp gibi dökülen teri
Ne huri  ne gılman ne melek  peri
Haklı pesend ettim bu ne soy dedim

ŞİRAZÎ gel kendin  sen seni deşir
Peri bir don giymiş eylemiş beşir
Ne mavi ne sarı ne al ne yeşil
Düğün mü bayram mı bu ne toy dedim


----

3.
insafa gel

Eleman elinden hey mürüvvetsiz
Ya n’olur insafa gel bazı bazı
Zalim siteminden zulumdur karım
Kuluna merhamet kıl bazı bazı

Coşkun sular gibi çağlayıp akma
Sitem hançerini sineme çakma
Var ise noksanım kusura bakma
Bildiğinden şaşar kul bazı bazı

Yoluna koymuşam ser ile canı
Hilafım yok billah severim seni
Bu kadar gönülden çıkarma beni
Aradabir selam  sal bazı bazı

Şirazi’m der lebi petek balımsın
Canımın cananı gonca gülümsün
Nasıl merhametsiz kanlı zalimsin
Soyunup koynuna al bazı bazı


----------------------------------------------------------

AÇIKLAMALAR

1. Genellikle Halk Edebiyatında  birçok  şiirler,    biri  diğerine  çağrışım yaptırır. Neden, bazı ozanlara isnat edilen şiirler çok fazla iken bazılarına mal edilen az. Şunu diyebiliriz;  ki bu şiirler söylenişlerinden seneler sonra farklı yerlerde ve zamanlarda yazıya geçirilmiştir.  Bir ozana ilgi fazla ise veya ozan benliğini ileri atabiliyorsa…..  başka ozana ait eserler ona mal edilmiş olabilir. Neden Karacoğlan’na mal edilen şiirler çok fazla da (500-1000),   Hezari’ye,  Şazi’ye ,   Şirazi ve Niyazi’ye isnat edilen şiirler az.
İşte nedeni; Yani halkın sevgisi… Şiirinin akıcılığı, söylenmesinin hoş olması, anlaşılır olması… gibi nedenlerden ziyade,  ozanın bir köşede unutulmuş olması,  mütevazilik,  kendini ileri atmamış olması gibi nedenler sayılabilir.

Yani şunu diyebiliriz: Kelime, cümle, mısra,  şiirindeki benzerlik yüzünden hiçbir ozan suçlanamaz.  ‘‘Falan ozan, filan ozanın şiirini  almış,  kendine mal etmiş.’’ diyemeyiz. Ya,  öteki,  berikinin şiirini almadığı ne malum.   Hayır, böyle düşünemeyiz: Halka mal olmuş şair bunlardan uzaktır. Bir karışkanlık söz konusu olabilir.   

---
2. Yiğenim Ahmet’e  okulundaki sınavın sonucunu  sorduğum da; ‘Şirazi, 1 nci, ben  de 2 nci  oldum.’ dedi.  Şirazi ismi bu zamanda ender  duyulan  isimlerden  olduğunu bildiğimden bu isim beni düşündürdü. Aynı zamanda ozan Şirazi ile çağrışım yaptı. Araştırdım: Yenicekale’nin Çınarpınar Köyünün  Karbasan Mezrasından olduğunun,  babasının ve dedesinin adının da Şirazi olduğu  bilgisine ulaştım. 1800’lü yıllarda  yaşayan Şazi, Şirazi, 19 ‘ncu yüzyılın son yarısı ile   20. Yüzyılın ilk yarısında yaşayan Niyazi ve yine ortalarında yaşayan Muradi ile kızkardeşi  Durdu Bacı’nın torunları olduğu bilgisi beni gönendirdi.    
----

3.   Sefil Mehmet anlatıyor: Benim anlattıklarım doğru diyor. Çünkü hem dayısından hem babasından duymuş.
Bayazıtoğullarından Süleyman Paşa,  bir gün, arkadaş  edindiği zamanın büyük ozanı  Şirazi ile gezinirlerken  Maraş Kalesi kuzeyindeki hamamdan bir kalfa kadının çıktığını görürler.  Süleyman Paşa,  ‘görüyor musun’ dercesine anlamlıca Şirazi’ye bakar. Şirazi: '' Bizim oralarda yüzler meydanda olur, her şey aşikârdır.'' diye cevap verir Paşa’sına. Önde olan kız,  ozanın sözlerini duymuştur. Aniden peçesini kaldırır: ''İşte bak aşık. Maşallah de de, bak!'' der. Kız, aynı zamanda ozanın köyünün bağlı olduğu Yenicekale’den bir beyin (Sünnüoğlu)  kızıdır. Bu kız,  Süleyman Paşanın devreye girmesiyle,  ileride Ozanın hanımı olacaktır.

İşte, Şirazi’nin  bu hanımlara söylediği şiir:

4.
gören maşallah desin

Çıktı güzellerin sürüsü
Gitti aklımın yarısı
Hele içlerinde birisi
Turna gibi sekip gider

Oturmuş ta üç beş yaren
Hep maşallah desin gören
Mavi gözlü  akça ceren
Taştan taşa sekip gider
---
4.   Şirazi, " melek mi huri mi bilmem''şiiriyle Yenicekale'li kızı övdüğü kesin. ''melek mi huri mi bilmem'' adlı övgü şiirine ilave olarak ''gören maşallah desin'' şiiri ile kızın güzelliğine vurgu yaptığı  ya da ''gören maşallah desin '' şiirini, kız ile nişanlılığı devresinde söylediği ile ilgili söylentiler vardır. 
----------------------------------------------------------

kelimeler

Adu:  Düşman, hasım.
Beşir:1. Müjde getiren, müjdeci. 2. Güler yüzlü, güleç.
Cahal: Genç. Her gördüğüne yetişmek isteyen. (Cahil ile karıştırmamak gerek.  Cahil: Aklı yetmeyen, demektir.)
Can:    1. İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık.
           2. Yaşama, hayat:
Cismi  Latif:   Cisimle alâkası olmayan. Göze görünmeyen.  Çok lutf edici. Derin, gizli.
Çeşm i Siyahım:    Kara gözlüm.
Çeşm i Mest:    Sarhoş göz, mest olmuş göz.
Değme:   Seçkin, seçme.
Dest:    El, yed. (Mecazi anlamda):   Kudret, fayda, nusret.
Don Giymek:   Elbise giymek.
Dürr:  İnci.
Ebru: Kaş. 
Gılman:    Ahrette cennetliklere hizmet eden müşrik çocukları.
Gülşen:    Gül bahçesi.  

Himmet:   1. Kast, maksat, irade, dua, kuvvetli istek ve yardım talebi manalarına gelir.
                2. Maddi ve manevi konularda yardım istemek anlamında kullanılır.
Himmet Etsin: Yardım etsin.
Hub: Pek güzel, en güzel, sevgili.
Kamet:    Boy.
Kamet i Selvi:  Boyu selvi gibi.
Lahuri Şal:   Hindistan/Lahor'da yapılan bir tür şal, Lahor şalı.
Latif: Mülâyim, yumuşak, nâzik,  mütenasip, güzel, şirin, küçük ve hoşa giden.
Leb:   Dudak.
Mahbub:   Sevgili.
Mahbubirana:   Değerli sevgili. Güzel ve hoş, nazik sevgili.
Mahbubirana çeşm i siyahım:   Siyah gözlü, güzel,  hoş ve nazlı  sevgilim. 
Melil:    Üzgün, kederli. 
Menendi Bulunmaz:     Alternatifsiz, eşi bulunmaz.
Muy:    Sac teli.
Mürüvvet:   İnsaniyet. İnsanlığa uygun olan şeyi yapmak. Güzel ve iyi şeyleri alıp, kötüleri terk etmek.
Müşkül:  Zor,  güç.
Müşkül Sevdadır:   Güçlü sevdadır, zor sevdadır. 
Peri:      1. Farsça bir kelimedir. Cisimleri çok lâtif ve görünmez  hoş yaratıklardır.
             2. Doğaüstü güçleri olduğuna inanılan, düşsel dişi varlık.          
Pervane: Geceleri ışık çevresinde dönen küçük kelebek. (Şiirde; sevgili ışıktır, nurdur,  ozan    kelebek.)

Pesend Etmek:  Şaşmak, şaşırmak.
Rana:   Güzel, hoş latif, parlak. Çok iyi, çok ala.
Selvi / Servi: 30-35 m uzunluğunda  ve koyu yeşil yaprak dokusu ile uzaklardan dikkati çeken bir ağaç. 
Şiirde;    ince ve uzun boylu anlamında kullanılmıştır.
Ser :    Baş.
Serden Geçmek:   Herhangi bir konuda daha büyük bir değer için canından bile vaz geçebilmek, canını feda etmeye hazır .
Hamaylı:    Gümüş üzerine altın veya akik işlemeli olup ağırlığı takriben beş yüz grama  kadar varan,
içinde duaların yazılı olduğu birçok cebi olan bir kuşak, ki bu kuşak omuzdan öbür bele doğru,   çaprazlama  takılır.
Sim:   Gümüş.
Sim ü Zer:   Gümüş ve altın.
Şevk:   İstek, arzu, heves.
Tevatür:  Arapça kökenli bir kelime olan tevatür,  dinî metinlerde, yalan olması mümkün  ise de  zan ifade etmekle birlikte doğru olma olasılığı yüksek olan olay  demektir.
Toy:     Ziyafet, şölen, yemekli eğlence.
Yaren:   Arkadaş, dost, yakın dost.
Yoluna ser koymak:    Yoluna baş koymak, canını feda etmeye hazır.
Zalim:  Acımasız ve haksız davranan, kıyıcı, zulmeden.
Zer:    Sarı,  altın, akçe.

Zülüf:  Farsça'da saç demektir. Sevgilinin zülfü yani saçı küfüdür.
1.  Küfür imanı örter; sevgilinin saçı da sevgilinin dudaklarını ve yanağını örter. Sevgilinin dudakları ve yanağı fenafillahtır. Sevgilinin yanağı ay gibi parlar, dudakları alem-i mecaz'dan alem-i hakikat'a gider.  Sevgilinin dudaklarına ulaşan aşık eriyip yok olur ve fenafillah'a ulaşır.
2. Edebiyatımızda ozan,  zaman zaman sevgiliye  ZALİM,  KAFİR diye hitabeder. Zalim,  zülmü ile  kafir küfrü ile inancı örtendir. Buradan yola çıkarak sevgili de aşkı taşıdığından, onu yüklendiğinden, gizleyip, muhafaza ettiğinden  ve kimseciklere bildirmediğinden ve örttüğünden ozan, dizelerinde   sevgili için zalim ve kafir kelimesini  kullanmakta sakınca görmez. Hatta iyi yaptığının bilincindedir.

-----------------------------------------------------------------------------


-----------------------------------------------------------

Hiç yorum yok: