"Çok muhterem sayın hocam sen bize
İlmihalde açan güllerden anlat
Bağışla ricamız şöyle ki size
Anlayacağımız dillerden anlat
KİMDİR: Karac’oğlandan
sonra yörenin güçlü ozanlarından olduğu söylenir.
Tekbir alıp durduğum da ka'deye
Gözlerimi bakacağım nereye
Dikkat etmem gerek acep kaç şeye
Nasıl bağlanacak ellerden anlat"
Nasıl bağlanacak ellerden anlat"
---------------------------------------------------------------
ASIL ADI: Durdu Mehmet
Yoksul.
Halk
Ozanı
DOĞUMU : 1923 Yılında
Maraş’ta doğdu.
İLK / ORTA: İlerleyen
yıllarda aileye maddi katkıda bulunmak amacı ile çalışmak zorunda kaldı. Okula
devam etmeden, ilkokulu ve ortaokulu sınavlara girerek
tamamladı.
ÇALIŞTIĞI ALANLAR:
Köşker çıraklığı, tarlada çalışmak ve ekin biçmek, kilim dokumak gibi işleri
başarıyla yaptı.
ASKERLİK: II. Dünya
Savaşı yıllarında (Ekim / 1942 )
alındığı askerlikten 1945 yılının baharında terhis olur.
Askerlik sonrası, Maraş
Belediyesinde ve Orman İşletme Müdürlüğünde memur olarak
çalıştı.
EDEBİ HAYATI: Değişik
konuları içeren şiirleri, Maraş’ta çıkan gazetelerde yayınlandı. İlerleyen
yıllarda yazar Şevket Bulut’un yönlendirmesiyle Kilis’te basılan gazetelerde
yazdı ve yörenin âşıkları ile atıştı.
GÖREVİ: Maraş
Belediyesinde çalışırken Başkan Ali Kısakürek’in istediği bir şiiri
yazmadığından Başkan ile ters düştü ve işi bıraktı.
Ali Saim
Emirmahmutoğlu’nun aracılığı ile 1953 yılında Orman İşletme Müdürlüğünde,
Ormancı olarak başladığı işini 1960 ihtilaline kadar sürdürdü. 16 Haziran 1960
tarihinde görevine son verildi. 3 Yıllık işsizlikten sonra 1963 yılında ihtilal
valisi Orhan Akbay’ın aracılığı ile yeniden işe
başladı.
EMEKLİ: 1978 Yılında
emekli oldu.
UZUN
YILLAR: Artık
daha çok zamanı vardır. 1978 Yılı ila 2012 yılı arasında 34 sene gibi ömrün
yarısı kadar uzun yıllar vardır. Siyaset ve kavga şiirlerini bırakmış gibidir.
Bu uzun yılları, din dışına sapmadan, hatta din eksenli, daha yumuşak, sevda
şiirleriyle, güzelliklerle değerlendirmenin gerektiğini
anlar.
“Adem’i topraktan
yaratan Allah
Şu kızı kaymaktan baldan
mı yaptın
Kudretin büyüktür
bilirim vallah
Yanakta benini halden mi
yaptın”
MEDENİ HALİ: Evli, dört
kız, iki erkek olmak üzere altı çocuk babası.
ÖLÜMÜ: 23 Kasım 2012
Tarihinde Maraş’ın Doğukent Mahallesinde vefat etti.
ESERİ: 245 Şiirden
meydana gelen, “Durdu M. Yoksul (Aşık Mahfuzi) Hayatı ve
Şiirleri” kitabı
mevcuttur.
OZANLIĞINI
NEREDEN
VE KİMDEN ALDI
(1)
15/16 yaşlarına
geldiğinde düşündürücü bir rüya sonrası kendine Hak’tan ozanlık veridi. Bununla
ilgili şiirinin ilk dörtlüğünü buraya, tamamını da aşağıya
alacağım.
Oturmuş birkaç pir beni
görünce
Sallayın şuna bir pençe
dediler
Ne kusur işledim diye
sorunca
Selam ver hele bir önce
dediler
----------------------------------------------------------------
şiirinden
örnekler
1.
yunus'ca
Hasta iken
yoklamaya
Gelen dostlarım
sağolsun
Dostluk kıymetin
yürekten
Bilen dostlarım
sağolsun
Dostlukla yumuşar
havalar
Gül gülşen olur
ovalar
Sağlımıza
dualar
Kılan dostlarım
sağolsun
Fanidir bu dünya
âlem
Gönül alır tatlı
kelam
Gelemeyip sevgi
selam
Salan dostlarım
sağolsun
Eşim dostum ve
helâlım
Hastayım kalmadı
halım
Ben gidersem sağ
salim
Kalan dostlarım
sağolsun
Dost vardır gam keder
siler
Dost vardır dert bela
diler
Gördüğünde yüze
güler
Yalan dostlarım
sağolsun
Varlıkta ya da
yoklukta
Bollukta yahut
darlıkta
Yaşamın tadın
dostlukta
Bulan dostlarım
sağolsun
Der YOKSUL hoş dinle
kardaş
Dostlar ile eyle
haldaş
Şu deli gönlüme
yoldaş
Olan dostlarım
sağolsun
-----
2.
sayın
hocam
Çok muhterem sayın hocam
sen bize
İlmihalde açan güllerden
anlat
Bağışla ricamız şöyle ki
size
Anlayacağımız dillerden
anlat
Tarif et abdesti öğret
gusülü
Memnun et Allah'ı en son
Resulü
Bellet bize İslam’daki
usulü
Mevla’ya ulaşan
yollardan anlat
Biliyoruz zaten haramı
horu
Aklımız almıyor söyleme
zoru
Anamız öğretti cahimi
koru
Firdevs ırmağından
sellerden anlat
Kuran İncil Tevrat Zebur
baş tacım
Bütün dertlerime bunlar
ilacım
Sünnet vacibe farza
muhtacım
Derdime şifalı hallerden
anlat
Öylesini de ki gönlümün
pasın
Gidersin içimden cehalet
yasın
Şu zalim nefsimi
sustursun sesin
Tutabileceğim dallardan
anlat
Tarif eyle şu beş vakit
namazı
Bellet sünneti vacibi
farzı
Bize gerek olan namazın
tarzı
Rüküye eğilen bellerden
anlat
Tekbir alıp durduğum da
ka'deye
Gözlerimi bakacağım
nereye
Dikkat etmem gerek acep
kaç şeye
Nasıl bağlanacak
ellerden anlat
Hele de ka'dede nasıl
durayım
Secdeye kaç uzuv üzre
varayım
Namaz sonu nasıl selam
vereyim
Ayak baş burun diz
kollardan anlat
Der ki YOKSUL dileğimizi
özetle
Cemaati şöyle bir süz
gözetle
Allah'ın cenneti dolu
nimetle
Yürek soğutacak
yellerden anlat
Mayıs/2001
------
3.
sakın
ola
Sakın nefsim seni
yoktan
Var edeni unutma
ha
Milyarlarca
zerrecikten
Yaratanı unutma
ha
Bir'dir Bir Allah'ı
tanı
Düşün olmadığın
anı
Senden binlerce
insanı
Türeteni unutma
ha
Fikir et alemi görüp
Çok düşün azıcık
durup
Zerrecik suya can
verip
Ser edeni unutma
ha
Gurur kondurma
serine
Bak mahlûkatın
türüne
Seni sen gibi
birine
Yar edeni unutma
ha
Bu YOKSUL'U dinle
emi
Kesme kardaştan
selamı
Gururluya
Cehennemi
Yer edeni unutma
ha
Haziran /
2005
------
4.
Allah'a
şükür
Bu gün de verdin
rızık
Yedik
elhamdülillah
Rabbimize çok
şükür
Dedik
elhamdülillah
Ana baba
Müslüman
Doğduk
elhamdülillah
İki cihan
nuruna
Uyduk
elhamdülillah
Adları Ahmet
Mahmut
Koyduk
elhamdülillah
Habibine
salâvat
Sunduk
elhamdülillah
Kur-an'ına
inandık
Kandık
elhamdülillah
İnanç
ırmaklarında
Yunduk
elhamdülillah
Der YOKSUL Mevla'm
seni
Andık
elhamdülillah
Rabbı'm Sana kul
olduk
Kaldık
elhamdülillah
Kasım/2006
-----------------------------------
AÇIKLAMA
YOKSUL OZAN
Yıl: 2012.
Mevsim: Bahar.
Yer: Doğukent.
Vakit: Öğle sonrası.
Söyleşi yapmak için Yoksul Ozan'ın evinde buluyorum kendimi.
Üstat 160 metrekarelik bu evde dul kızıyla birlikte
yaşıyor.
Aslında daha önce de çok kere anlatmıştı bana yaşamını ve şiir
hakkındaki görüşlerini. Ama bu kadar geniş tutmamıştı yelpazeyi. Beni
ilgilendiren kısımları (uzun askerlik anılarını, siyasi görüşüne ilişkin
anlattıklarını, ormancı iken at sırtındaki serüvenlerini vs. anlatacak
değilim.) yazacağım.
Ama şimdi ikimiz de daha donanımlıyız. Bende kalem kâğıt ve
fotoğraf makinesi. Onun elinde kitabı ve dilinde aralıksız konuştuğu
şiirleri.
ÖĞRENCİ: “Öğrenci olarak 30/40 kişiydik,” diyor ozan “öğrencilik yıllarım;
erginlik çağı öncesi başladı. Maraş’ın tanınmış simalarından Seydihan Hocadan
Kur’an, fıkıh vs. dersleri alıyoruz. Hep hocanın evindeyiz. Çıkamıyoruz, başka
yerlere gidemiyoruz. Çok şeyin suç olduğu gibi öğrenim de suç. Hem de büyük suç.
Camilerin atlar için ahır yapıldığı yılları, Allah demenin yasak olduğu yılları
yaşıyoruz.” Ahh, diyor ozan, içini çekiyor. Yüzü bana bir garip
görünüyor.
Ne oldu üstadım diyorum. Ozan anlamlıca
bakıyor.
"İnsan nankörmüş, diyeceğim ama dilim varmıyor.
Şunu diyebilirim: İnsan, yaşadıklarını çabuk
unutuyor."
Ekliyor
sonra:
"Bir sabah ders için vardığımızda, hocayı kan
bere içinde yatakta bulduk. Suçu: Ders verdiği için zamanın jandarması
tarafından uyarı için tartaklanmış. Kitaplar ve Kur’an sayfaları yere
saçılmış.
Gelin kuzularım diyor,
hocam.
Hocanın başına toplanıyoruz.
Ben bu yataktan çıkacağa benzemiyorum, diyor hoca, eşe dosta
selam söyleyin. Bana haklarını helal etsinler. Sizlere dini öğrettiğim için beni
bu hale getirdiler. Sizlerden bir isteğim var: İsteğim, öğrendiğiniz gibi
yaşamanızdır. Bir de vasiyetim var: Bir gün gelecek, bu şeytanlara karşı duracak
bir güç çıkacak. Bu gidişe dur diyecek. Kim ki, (kendisine bir harf öğrettiğim
biri) o yıllara erişir, o gurubun içinde bulunmaz, o kutsal toplumu
desteklemezse kendisine hakkımı helal etmem, din günü iki elim yakasında
olur."
"1923 doğumluyum, diyor Üstat. Talebeliğimin 13 ila 15 yaşlarında
iken geçtiğini tahmin ediyorum. Yani, 1933 / 1935 yıllarında öğrenciydim.
Öğrenciler arasında Memidik Ali’nin oğlu da vardı.
O, hocamın vasiyetini tutmadı. O zalimlerin safındayken öldü. O, camileri at
barınağı yapanların safında..."
"Hocamın vasiyetini yıllarca korudum. Oh olsun! O günler
geldi."
Üstat, gözleri bir noktada, gülümsüyor. Belli ta öğrencilik yıllarına (75 sene öncesine) gitmişti. Mırıldanıyordu: “Bir güç çıkacak bu gidişe dur diyecek. Kime elif ya da be öğretmişsem, bu gidişin durdurulması için çalışmayana hakkımı helal etmem.”
DİLE
KOLAY,
SEVGİLİYİ
GÖRMEK
İÇİN 40 YIL
BEKLEDİ
“Nerede ne zaman
bulurum dedim
Kırkında görürsün
anca dediler”
Ozana, düşünde sevdalısı
gösterilir. Varlığı tanımlanamayan güçler, bir kadeh iksir içirir. Uyandığı zaman
aşk başlar, bu yarı sarhoş hayat ozanı mezara kadar
bırakmaz.
Yoksul Ozan 75 sene
öncesine gidiyor:
"Erginlik yaşı sonrası.
Düşümde, üst kata çıkardılar. Burada, birkaç pir vardı. Oturmuşlardı. Sanki bir
sofradaki gibi. Beni getiren olsa gerek, bir testi şarabı ortaya koydu. Tas
doldurulup bana içirildi. İçimde yangın başladı. Yangın uyanınca da devam
etti.
Şimdi bile artarak devam
ediyor.
İçirilen bu iksir sabahı, söylediği deyişle her şeyi anlattı.
-----
5.
5.
DÜŞ MÜ HAYAL
Mİ
Oturmuş birkaç pir beni
görünce
Sallayın şuna bir pençe
dediler
Ne kusur işledim diye
sorunca
Selam ver hele bir önce
dediler
Selamünaleyküm çöktüm
diz üstü
Koydular ortaya bir
kuplu testi
Birisi el sunup doldurdu
tastı
İçirin aşk için gence
dediler
Elimi bağlayıp divana
durdum
Söylenen sözlere kulağım
vurdum
Od düştü bağrıma atların
sordum
Acaba biz kimiz sence
dediler
Dedim ki vallahi
tanıyamadım
Kırıldı kökünden kolum
kanadım
Âşıklar seline karıştı
adım
Takıldı döşüne kanca
dediler
Bir resim çıkardı
koynundan biri
İnci diş gül yanak
gözleri huri
Sana yar eyledik bak şu
esmeri
Yakıştı bülbüle gonca
dediler
Aşk sardı içimi düştüm
bin derde
Zerrece bir canım
kalmadı serde
Dedim ki adı ne mekânı
nerde
Çok uzak bir bağda gonca
dediler
Der YOKSUL bu dertle
ölürüm dedim
Lütfedin sizlerle
gelirim dedim
Nerede ne zaman bulurum
dedim
Kırkında görürsün anca
dediler
“Yani kırk sene sonra.
Şimdi 15 yaşındayım. Sevgili şimdi nerede acaba. Hayır, o henüz doğmadı. Ne
zaman nerede doğacak. Henüz, sene: 1938. 40 sene bekleyecek miyim, diye düşündüm.
Aradan seneler geçti. Çoluk çocuğa kavuştum. Ama o bana gösterilmedi henüz.
Seneler önce, düşümde pirler tarafında gösterilen fotoğrafı yüreğime kazıdım.
Sevgilinin resmi hep benimle idi. Benimle uyudu, uyandı, gezdi geldi, düştü ve
kalktı. Resmi kazıdığım yüreğimden bir gün olsun çıkarmadım. Akşamları, olmayan,
hayali resme baktıktan sonra uyudum.
Seneler ne zor geçiyor.
40 senenin dolması beni daha da heyecanlandırıyor.
Serin bir akşam öncesi kente
indim. Yönüm evime doğru. Üzerimde ormancı elbisem vardı. Bir Cuma günü ikindi
sonrası olsa gerek. Atta iken gerimden bir ses duydum. Ses şimdi daha da net.
Biri bana ‘emmi’ dedi. Üstadımın o şirini hatırladım.(Ozan Karac’ğolan’ı örnek alarak büyüdü. Karacaoğlan’ın kitabını 15 yaşından beri
elinden düşürmedi.) Döndüm, baktım o. Hemen resme müracaat ettim. Olmayan
resmi (kafamdan) çıkardım. Tekrar tekrar baktım. Evet o. Artık 55 yaşındayım. 40
sene taşıdığım fotoğrafı yerine (kafama) yerleştirdim. Başım döndü, nerede ise
attan düşecektim. (1978)
İşte kırk sene sonrası
düşümün. Şöyle bir hesapladım, evet kırk sene sonrası. Biliyordum zaten bu sene
buluşacağımızı.
Terzide çalıştığını
söyledi. Biraz ağır gider misin, dedi, gülümsedi. Neden yavaş gitmemi istiyor, diye düşündüm. Belli, çevrenin kem gözlerinden ürküyor, korkuyordu. Sığınacak
birini arıyordu sanki. Buldu işte. Ben de buldum 40 sene aradığımı. Hani
eskilerde liseli kızların giydikleri forma vardı. ‘ Mavi üzerine beyaz/ Saçı
dalgalanmış biraz’ Ama hayır, evet, mavi üzerinde beyaz çizgileri olan bir formaydı giydiği. O bir kez daha ‘emmi’ dedi. Ben de ona
‘ana’ dedim. O günden sonra hep ‘ana’ dedim ben de. Nedense ona
şehvetle bakmam yoktu. Hep şevkat vardı arada dolaşan. Günden güne de şevkat
arttı.
Yıllar ilerledi, ona
sevdadan söz etmedim. Evlenme çağında ona maddi destekte bulundum, evlenmesine
yardımcı oldum. Bir oğlu oldu. Benim adımı koydu. Oğlunu adımla çağırdı. Adını
hiçbir zaman, hiçbir kimseye söylemedim", diyor.
‘Bana da mı,
söylemezsin,’diyorum.
90’a merdiven dayayan
yaşlı ama içi genç kalan ozan gülümsedi.
‘
Kimseye söylememen, yazılarında kullanmaman şartıyla ileride söyleyebilirim,’.
dedi. (Dedi ama ömrü yetmedi. Bunları, yılın baharında söyledi. Sonbaharında da,
hadi eyvallah, Allah’a emanetiniz, dedi ve gitti. )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder